Merkezi otoriteye dayanan örgütlenmelerde göz
ardı edilmemesi gereken bir problem var; jargon.
Jargon’un sözlüklerde anılan muhtelif karşılıkları
arasından bazılarını sayalım: Aynı meslek veya topluluktaki insanların
ortak dilden ayrı olarak kullandıkları özel dil veya söz dağarcığı (TDK); Dar bir çerçeveye özgü dil; Argo; Gündelik mesleki
veya yöresel dil...
Bu meselenin siyasi bir sahibi olmadığını belirtmekte
fayda var. Merkezi otoriteye dayanan bütün yapılanmalarda özgün jargon
oluşturma çabasını görürsünüz. Hatta bazı ticari işletmelerde bile!
Jargon, bir gün bir takım devrimciler ortaya
çıkıp işleri değiştirene kadar, o örgütü teslim alır. Belli bir jargonla
konuşmaya başladığınızda, kullandığınız jargon başkaları için de aynı işlev
üzerinden görev yapar. Tartışmak ve anlaşmak imkânsız hale gelir çünkü
kullandığınız dil size özgüdür ve başkalarını, henüz konuşmaya başladığınız
anda, dışlamış olursunuz. Siz, örneğin sivil haklardan bahsederken, karşınızdaki
kişinin bundan ne anladığını, asla bilemez hale gelmişsinizdir. Yahut biri ‘demokratik
örgütlenme’ diyor diyelim; sizin jargonunuzun demokratik sözü için önerdiği
karşılık, bambaşkadır ve maalesef anlaşamazsınız. Siyasi jargon manipüle etme derdinde değildir. Jargon daha ziyade ve manipülasyona mahal bırakmayacak şekilde, topyekün bir iddianın dilidir. Bu konuda karşı karşıya gelip
de birbirinin neden bahsettiğini bile anlamadan saatler geçiren tarafları konuk
etmiş TV yayınlarını hatırlayın!…
Bir kavram başka başka zümrelerin dilinde başka
başka anlamlar kazanırsa, o kavram zaman içinde ölür. Çünkü o kavramı
kullanmaktan imtina eden farklı zümrelerden kalabalıklar oluşur. Öte yandan bir
kavrama hayat veren şey, onun alabildiğine çok sayıda insan tarafından ortak
anlamıyla kullanılabiliyor olmasıdır.
Kavramların siyasi amaçlarla iğdiş edilmesine örnek verebileceğimiz ilginç bir olayı hatırlayalım. 2000 yılında cezaevlerine yönelik düzenlenen ve kamuoyuna "Hayata Dönüş Operasyonu" adıyla lanse edilen operasyonların asıl adının "Tufan" olduğunu yıllar sonra öğrenmiştik. Oniki siyasi mahkumun korkunç şekilde (bazı mahkumların, hala ne olduğunu öğrenemediğimiz bazı kimyasal maddelerle yakılarak...) öldürüldüğü operasyonun adının "Hayata Dönüş" olarak lanse edilmesini manidar bulmak ve ona göre değerlendirmek gerekir.
Kavramların siyasi amaçlarla iğdiş edilmesine örnek verebileceğimiz ilginç bir olayı hatırlayalım. 2000 yılında cezaevlerine yönelik düzenlenen ve kamuoyuna "Hayata Dönüş Operasyonu" adıyla lanse edilen operasyonların asıl adının "Tufan" olduğunu yıllar sonra öğrenmiştik. Oniki siyasi mahkumun korkunç şekilde (bazı mahkumların, hala ne olduğunu öğrenemediğimiz bazı kimyasal maddelerle yakılarak...) öldürüldüğü operasyonun adının "Hayata Dönüş" olarak lanse edilmesini manidar bulmak ve ona göre değerlendirmek gerekir.
Gerçek adının TUFAN olduğunu sonradan öğrendiğimiz Hayata Dönüş Operasyonu |
Tam bu noktada
meselemizi, kültürel çeşitlilik ve kültürel kimlik tartışmalarıyla karıştırmamayı
öneriyorum. Çünkü hangi sözcüğün kimin etnik-kültürel varlığından sayılacağı,
hangi kavramın ’kimlere’ ait olduğu ve kimin neyi kabul etmek zorunda olduğu
gibi sorularla karşı karşıya kalırsınız. Ki bu sorular asla bilimin konusu
olamazlar ve cevaplamanız imkânsızdır. Bu konu, olsa olsa çeviri çalışmalarının konusu
olabilir.
Bir de özellikle siyasi örgütlenmeleri
kastederek söylemek istiyorum; siyasi bir jargon geliştirmek ve o jargona
dayalı bir dil oluşturmak propaganda süreçlerini de tıkar. Siyasi partilerin yayın
organlarını düşünelim; genellikle dergiyi yayına hazırlayan insanlar ve bir
grup partili dışında pek fazla okuyucuları yoktur. Peki, benim gibi düşünenler
dışında kimsenin okumadığı bir yayınla ne kazanacağım? Bu yayınlar kapalı devre
TV yayınlarıyla aynı işi görürler. Ancak bu işi görürler.
Peki, bunları sıraladıktan sonra ne
önerebiliriz?
Diyorum ki, edebiyatla iştigal etmek lazım. Okumak,
başta Türkçe edebiyat olmak üzere ve çevrilmiş ise iyi çevrilmiş olanı seçerek,
edebiyat okumak gerek.
Yaşayan dil oradadır; yaşayan ve gelişen,
canlılığını arttıran, zenginleşen, hayatı büyüten, ölümü ve karanlığı hak
ettiği yere iteleyen şey edebiyattır. Edebiyat derken iyisini kötüsünden
ayırmak üzere kavgalar edelim, elbette! İyi olan kazansın! İyi edebiyatın
öğreteceği dil; sağda veya solda, aptalca veya dahice kurgulanmış tüm
jargonların siyaset arenasındaki faşizan hükümdarlıklarını yıkacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder