29 Temmuz 2012 Pazar

Medya okuryazarlığı

Doz aşımı halinde keyfinize bakın!
Medya okur yazarlığı diye, medya metinlerinin hazır içeriğine güvenmeme ve metinlerin anlamıyla ilgili şüpheci bakış yöntemleri geliştirmeye denir.

Bilginin kitlelere iletilmesi sürecinde haberi kaynağından alıp bir metin halinde biçimlendiren ve hedef kitleye sunanlar, bilgiyi içinde bulundukları/parçası oldukları siyasi-ekonomik yapının çıkarı doğrultusunda manipüle eder veya etmez. 
Doktorunuza danışmadan kullanmayınız
Okuyucu, haber metinleri olarak karşısına gelen bilgiyi olduğu gibi alabilir. Ya da, olduğu gibi almayı reddederek, o bilginin ilintili olduğu taraflar arasındaki korelasyonları, bilginin sunuluş biçimi ve zamanlaması gibi çeşitli etkenleri değerlendirerek, aslında neler olup bittiğini kestirmeye çalışır.

İlk bakışta okuyucu, birey olarak çok yetersiz olan ve doğrudan olamayan bilgiye ulaşma aparatlarıyla, kontrolsüzce akan bilgi yağmuru karşısında oldukça aciz görünür. Bu çabası afaki ve boşuna bir çaba gibi görünse de edineceği sorgulayıcı-şüpheci tutumuyla -ve eşik bekçisi konumundaki kimi aydınların da yardımıyla- aslında neler olup bittiğine ilişkin fikir edinme şansına sahiptir.

Bu zihinsel araştırma faaliyeti çok zahmetli ve zaman alıcı bir çalışma olmakla beraber, sıradanlaşacak kadar tekrar edilirse giderek kolaylaşır ve bireyin dünyayı algılaması ve değerlendirmesi sürecinde büyük yarar sağlayabilir. 


Sarah Palin'in adaylığı konusunu hatırlarsınız.  O tarihten bu yana Palin'in adaylığını bir türlü anlamlandıramamışımdır. "Öyleyse!..." diye düşündüm; "Belki amaç Palin'in adaylığı falan değildi!" Böylece kafamdaki düğümler çözülüverdi. Palin, bir medya projesiydi. Gayet başarılı olmuş bir proje.
Amaç adaylık değildi. Birinin utanç verici demeçleri vermesi lazımdı.

Bu konuda uygulandığını bildiğim bazı bireysel yöntemleri sıralayayım: bir tanıdığım belli bir gazetenin yazdığı her şeyi, anlam itibarıyla tam tersi doğrultuda okuyarak bir sonuç elde edilebildiğini söylemişti. Farklı anlayışların pencerelerinden bakan birkaç gazeteyi, her gün okuyan; ya da aynı haberle ilgili televizyon metinlerini, aynı konudaki gazete metinleriyle karşılaştıran kimseler de tanıdım. Gene bir köşe yazarının veya başka bir kanaat önderinin olaylar hakkındaki değerlendirmelerine dayalı analizlerle, kendince çözüm bulan kimseler de biliyorum. 

Tam bağımsız mekanlarımızda bile...
Tabi, bu işi akademik düzeyde irdeleyen kimseler de var; bu kimseler olaya bilimsel yöntemlerle yaklaşıp, metinleri didik didik eder. Söylem çözümlemesi (discourse analysis) yapan bu uzmanlar, özenle seçilen tek bir sözcüğün cümle içinde nerede kullanıldığına; kullanıldığı yere göre hangi anlamı üstlenebildiğine varana kadar araştırırlar. 

Bu yöntemlerin halkın doğru bilgi ihtiyacını gidermek üzere herkese hizmet verebilmesinin önünde çok değişik ve devasa engeller var. Bu konuda bilim insanlarına çok büyük sorumluluklar düşüyor ama bunu böyle değerlendiren bilim insanı sayısı dünyada da çok az. Türkçe iletişim ve Türk medyası hakkındaysa, bu doğrultuda kaygılar edinmiş ve çaba harcamış hiç kimseyi -naçizane- bilmiyorum. (Türk Medyası'nın muteber etik kodlarının yazarının Aydın Doğan olduğunu; medya kuruluşlarının halen bu metne bağlılık sözleri verdiğini hatırlayıp, gerisini de hesap edin artık.)

Yaygınlaşmış medya okuryazarlığı; küresel güç dengelerini, tarihsel kökenlerini bir çırpıda sarsabilecek ve en derin noktalarına kadar tehdit edebilecek bir gelişme olurdu. Çünkü medya okuryazarlığı dediğimiz beceri, doğası gereği sorgulamayı ve şüphe etmeyi gerektiren bir etkinliktir. Dogmaların, kabullenişin, kaderciliğin, aynılığın, kitlesel iletişimin, sürü psikolojisinin, ortak iletişim kodlarının, reklamın, propagandanın ve statükonun tam karşısında yer alır.

Bugün Türkiye'de ilköğretim okullarına medya okuryazarlığı dersi konması tartışılıyor. Bu girişimin, son 10 yıldır ülkede süregelen derin paradigma kaymasının bir uzantısı olacağını düşünüyorum. İktidar, halka (yani seçmenine) 80 yıldır aynı jargonla konuşan medyayı başka türlü okumayı öğretmek istiyor. Kişisel olarak medya okuryazarlığı konusunda en ufak ilerlemenin bile cennet bahçelerini önümüze serebileceğine inanıyorum. Bu nedenle gülünç bile görünse, en küçük girişimi yürekten destekliyorum.

Okuyabilmek için, önce erişim!
Çünkü dünyada olup bitenleri takip etme ihtiyacı duymayan, dünyada birşeyler olup bittiğinden haberdar bile olmayan, milyarlarca insan yaşıyor ve hepimizin gündelik hayatını ve gelecekte neler yaşayacağımızı, bu insanların tercihleri belirlemeye devam ediyor.

Şöyle söyleyeyim; eğer elektriğin keşfi ve elektrik gücünün gündelik hayatımıza fayda vermesi hakkında konuşuyor olsaydık; henüz uçurtmalar salıp, yıldırımlar beklemeye başlamamıştık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder